Çirkinliğin Cinsiyeti - Maya Kitap
Maya Yayıncılık Logo
  • Maya Yayıncılık Logo
  • Maya Kitap
  • anasayfa
  • kitaplar
    • ezoterik/spiritüel

      düşünce

      felsefe

      kişisel gelişim

      roman

      inceleme

      maya çocuk

      hobi

      edebiyat

      mitoloji

      biyografi

      dünya masalları

  • yazarlar
  • e-kitaplar
    • ezoterik/spiritüel

      düşünce

      felsefe

      kişisel gelişim

      roman

      inceleme

      maya çocuk

      hobi

      edebiyat

      mitoloji

      biyografi

      dünya masalları

  • yayına hazırlananlar
  • blog
  • hakkımızdaMAYA BOOKS
  • iletişim

ana menü

  • Ana Sayfa
  • kitaplar
    • ezoterik/spiritüel
    • düşünce
    • felsefe
    • kişisel gelişim
    • roman
    • inceleme
    • maya çocuk
    • hobi
    • edebiyat
    • mitoloji
    • biyografi
    • dünya masalları
  • yazarlar
  • e-kitaplar
    • ezoterik/spiritüel
    • düşünce
    • felsefe
    • kişisel gelişim
    • roman
    • inceleme
    • maya çocuk
    • hobi
    • edebiyat
    • mitoloji
    • biyografi
    • dünya masalları
  • yayına hazırlananlar
  • blog
  • hakkımızda
  • iletişim

  • Ana Sayfa
  • Blog
  • Çirkinliğin Cinsiyeti

Çirkinliğin Cinsiyeti

Güzellik, sosyal bilimlerde sayısız incelemeye konu edildiyse de aynı durumun çirkinlik için geçerli olduğu söylenemez; sanki çirkinliğin yarattığı tiksinme, onun hakkındaki bilimsel çalışmaları da kirletecekmiş gibidir. Eldeki çalışma, sosyal hayatın tam da kalbinde bulunan birçok temel yargıyı besleyen, nahoş olduğu kadar vazgeçilmez de bir konuya karşı gösterilen ilk tepkilerden biridir. Bu çirkinlik tarihi, derin araştırmalara dayanan dikkate şayan bir çalışmadır; Claudine Sagaert, bu çalışmada ender rastlanan bir yazı ve düşünce kalitesiyle heyecan verici ve doyurucu sayfalara imza atıyor. Öte yandan, çalışması güzellik ve çirkinliğin varyasyonları etrafında gelişen normların üretiminin siyasi, kültürel ve toplumsal bağlamını asla ihmal etmiyor. Bu çalışmada kullanılan yöntem, Michel Foucault’nun çalışmalarından ilham alan soykütük yöntemidir. Bu çalışmada çirkinlik; cinsiyet, toplumsal sınıflar, “ırklar” gibi verilerin kesiştiği noktada incelenmiştir. Claudine Sagaert’in analizleri, yenilikçi bir bakış açısıyla, “cinsel farkın hermenötiği” yoluyla gerçekleştirilir.

     Çirkinlik, örtük ama etkili bir yargıdır; çirkin bulunan insanın etrafında bir boşluk, bir sıkıntı halesi oluştuğu görülür. Bu aynı zamanda Claudine Sagaert’in çağlar boyunca nasıl değiştiğini ortaya koyduğu toplumsal yargıdır. Yazar, büyük bir titizlikle çirkinlik mefhumunun kadına ve erkeğe farklı biçimlerde atfedilmesi çerçevesinde cinsel farklılaşmaya nasıl etki ettiğini gösteriyor. Çirkinlik, kadınla ilgili olduğunda bedenin bir özelliğidir; erkek söz konusu olduğunda ise daha ziyade zekâyı ilgilendirir. Erkek daima zımnen güzel olarak düşünülür. Günümüz temsillerinde, açıkça böyle tasvir edilse de söz konusu olan sadece ikincil bir yargıdır. Ve dahası, kadının fiziksel çirkinliği adlandırılıyorsa, çoğu zaman erilliğin somut izini açıklayan bir değerin göstergesiyle altüst edilir. Erkek için çirkinlik, öncelikle onun kendisini kötü idare etmesi, erilliğinin kaybolması ve son olarak da sadece sevimsiz bir görünüş (fakat çoğu zaman bu erillik, kabalık ve güç üzerinden dengelenmiştir) olmuştur. F. Loux ve P. Richard tarafından toplanan popüler atasözleri, bu konuda sadece kadını zikreder; çünkü sadece kadın bedendir ve çirkinliğe ontolojik olarak meyillidir.

     Evlilik ve annelik, her zaman kusurlu olan bedeni yücelten panzehirlerdir; bu, sonsuza değin “kız kurusu” olma, erkeksilik ve erken yaşlanma korkusundankaynaklanır; kadın grotesk ve itici bir figüre indirgenmiş olur. O, evlilik kuralını ihlâl eder ve güzel olamaz: bir “erkeksi kadın”, bir “virago” (bir erkeğin cesareti ve gücüne sahip kadın) vb.dir. Çirkin olduğu gibi, entelektüel ya da isyankâr kadınlar da, düşünce ya da zekâlarını olduğu gibi eril değerleri de meşru olmayan bir şekilde sahiplenir. Çirkin kadınlar hâlâ cadı, eşcinsel, yaşlı ya da fakir vb. kadınlardır. Tek kelimeyle, itaatkâr olmayan kadınların hepsi çirkindir. Çirkinliğe yapılan referans cinsiyete dair klişeleri güçlendirmenin bir aracıdır. Güzellik, tarihsel olarak daha ziyade beyaz, güçlü, heteroseksüel ve üst düzey sosyal koşullara sahip erkeklere dikkat çeker. Çirkinlik ise, az çok küçük görülen sosyal kategorilere (köylüler, işçiler, “yabaniler”, vs.), bilhassa da kadınlara ilişkindir. Claudine Sagaert, fiziksel çirkinliğin herkese bulaştığını ve mesela fizyonominin imgesinde, analizin ilkesinde yükselen bir ahlaki değersizleştirmeye sürüklediğini hatırlatır. Bundan ırkçılığın tüm formları içinde başkasının çirkinliğine dair yargı ortaya çıkar. Çirkinlik kendini pazarlayamaz ve bir bireye, bilhassa da kadına ilişkin toplumsal yargı ve toplumsal ilişkinin merkezine yerleşmesi ve burada hor görülen bir yer atfedilmesi arasındaki bağ çoğu zaman oldukçasıkıdır. Kırsal yerlerden gelen kadınlar, geleneksel toplumların “yabanileri”, “siyahiler” vb. daima onlara dayatılan bir ontoloji gereği çirkindirler. Çirkinlikdaima şiddet ya da nefret adına bir mazerettir. 

     Kadın gençlik zamanlarında bir süreliğine güzel oluyorsa eğer, bunun sadece nahoş halini gizlemek için bir görünüş olduğundan kaygılanmak gerekir. Bu hususta, Villiers de l’Isle-Adam’ın L’Ève future’deki acımasız ifadeleri akla getirilebilir; orada, mühendis Edison Lord Ewald’un çekici sevgilisinin yanıltıcı güzelliğini büsbütün ele vermek için, onun çekici yanlarını detaylıca anlatmakla oyalanır. Fakat bu, bedenin rezaletini noksansız ifşa etmek ve öngörüsünü kışkırtmak içindir. “Küçük cansız bir varlık, belli belirsiz dişil, uzuvları güdük kalmış, yanakları çukur, dişleri kalmamış ağzı ve nerdeyse dudakları silinmiş, kafasında bir parça saç kalmış, gözleri donuk ve sarmal şeklinde, göz kapakları sarkmış, her tarafı kırışmış, tamamen sıska ve kasvetli biri.” Ustalıkla kaleme alınmış Villiers’in metni, bedenin aleyhine yapılan tartışmasız bir eylemdir; Evelyn, allıkların, protezlerin, perukların, korselerin, yalanların aracılığıyla görünüşü üzerinde hilelere başvurur. Yapaylıklar olmaksızın kadın bedeni yalnızca gülünç ve açık saçık döküntü bir elbisedir.

     20. yy’ın başında kadın kesinlikle genç ve çekici olma buyruğuna tabi kılınmıştır; kuşkusuz daha önce hiç yaşanmadığı kadar büyük bir etkileme gücüyle bu buyruk önceki yüzyıllarda da var olmuştur. Kadının görevi ve ona yük olan cinsiyete dair buyruklar, erkeklerin hoşuna gitmesini içerir. Güzelliğe dair araştırma bundan böyle tüm haklılığıyla pazarı büyüten teklif sayesinde ortaya konmuştur. Yüzyılın başında, kadın hâlâ (çünkü bu buyruk erkeklere dokunmamıştır) “güzelliği”nin destekçileri, yapaylık ve yalanla ilişkili olan önyargıları püskürtmek zorundaydı.

     Ev hanımı kadın ideali yok oldu ve kadınların çoğu bugün erkeklerle mesleki bakımdan eşit olduklarını iddia ediyorlar. Çocuk sahibi olma ya da olmamaya ve kimden çocuk sahibi olacaklarına canları nasıl isterse öyle karar veriyorlar. Fakat görünüşleri özgürleşse de evden sorumlu olmaya, doğum yapmaya, erkeğe ahlaki ve ekonomik olarak boyun eğmeye zorlanmış önceki kadınların kaderini paylaşmaya devam ettiler ve kadın gençliğin, zayıflığın ve narinliğin tiranlığından kurtulamadı. Kadınların toplumsal ilişkinin merkezindeki özgürlüğü net bir şekilde arttıysa da, onlar hâlâ cazibenin baskıladığı bir kaygıdan mustariptirler. Kadın daima bir biçimde sahnededir ve erkeklerin yargısına maruz kalmaktadır. İşi ya da seyahatleri sırasında erkeklerin değerlendirmeleri ve bakışını öngörmek için aynada ikiye bölünmek durumundadır. Dış görünüşe yapılan bu indirgeme, huzursuzluğa eğilim gösteren bir çelişki olmadan sürmeyecektir. N. Wolf ’un dediğine göre, kadınlar ev iş leri yapmanın baskısından özgürleşmişseler de, güzellik mitine tabi kılınmışlardır. Özgürleşmelerine kurnazlıkla, sembolik gücünü güçlendirmekten geri durmayan bir görünüş prangasına hapsolmaları eşlik etmiştir. Kadın esasen bedeninden ayırt edilmez.

     Kadının kendine saygısı, bugün onun yakınlık hissi ya da çekicilik bakımından kuşatıcı normlar tarafından hiç olmadığı kadar fazla şekillenir. Hiçbir kadın şimdiden kurtulma hakkına sahip değildir, güzellik çirkinleşmenin saymakla bitmeyecek formlarının tacizi karşısında zafer kazanmaktan geri durmayanbir çabadır. Kozmetik etrafında şekillenen pazarlama söylemi, kadının olduğu haliyle serpilmesini engeller ve onun kurtuluşu daima falanca ürününün kullanılması sayesinde olur. Güzellik, belli bir anda değildir ve diyet, fiziksel aktivite ve kozmetik mağazalarından satın alma reflekslerinin düzenli sürdürülmesi sayesinde günlük hayata dair geliştirilen ağır bir disiplinle hak edilir. Her kusurun reçetesi vardır. Kadın bedeni, güzelliğin buyruklarından uzaklaşmamak ve kontrol altında tutulan çirkinliğin ortaya çıkma çabalarını yönetmek için gerçekleştirilen mücadelenin ev sahipliğini yapar.

     Dişil olan büyük ölçüde bir güzellik, gençlik ve çekicilik buyruğu yoluyla tanımlanmış kalır; bugün çoğu kadın bu buyruklarla oyunvari bir ilişki kursa ve öncelikle bundan keyif alma peşinde olsa da. Ve cazibeden yoksun olmak, çirkinlik adına bir eksikliktir. “Kusursuz” kadınların bedeni reklam panolarında, dergilerde, mağaza reklamlarında yaşlılığın duvarlarına maruz kalır; onları görmememek veya onlara daha çok benzememenin pişmanlığıyla kendilerini onlarla karşılaştırmamak imkânsızdır. Bunlar pratikte sadece kadın bedenleridir, her ne kadar zaman zaman bir afişin bir tarafında yeni ama hâlâ tereddütleriçeren bir pazar arayışıyla erkek bedeni gösterilse de. Böylece, her afiş ve her imge ona tutulan aynalara tamamen uymayan kadın için kusurunun hatırlatıcısıdır. Bedenlerinden memnun olmadığını bildiren erkeklere nadir rastlanır; çünkü beden, değerlerinin bir göstergesi olduğu kadarıyla sürekli bedene referansta bulunan kadınların aksine, erkeklerin kendine gösterdikleri saygının ağırlık merkezini oluşturmaz. Bir kadın için, var olmak görünmekle, hatta arz-ı endâm etmekle iç içe geçer; çünkü kadın erkeğin yargısından ve bizzat kendi yargısından kurtulamaz. Dermatolojide, “estetik”le ilgili sorunları olan hastaların yüzde doksanını kadınlar oluşturur, ama erkeklerin talebi de bilhassa onları hedef kitlesi olarak seçen ürün çeşitleri pazarının büyümesi sayesinde artmaktadır. 

     Bugün kendisi olmaktan duyulan utanç vahşice bir pazarlama yoluyla kadınlara yayılıyor; bu pazarlama stratejisi, kadınların belki de hiç aldırmamış olduğu ciltlerinin telafisi imkânsız “kusurları”na sürekli vurgu yapar, fakat aynı zamanda uygun ürün sayesinde mucizevi bir çözüm önerir. Her kadın bedeni çirkinleşme tehdidini içerir. Kendine gösterilen ihtimam, kendiliğin güzelleştirilmesine ve şekle sokulmasına dair tüm endüstriyi ortaya çıkan tüketimin nezaretinde, göklere çıkarılır. On yıl içinde, bedene gösterilen özen ürünlerin, tekniklerin, güzellik salonlarının diyetetik ürün arzının, estetik cerrahiönerilerin vb. katbekat artmasına yol açtı. Bilhassa kadınlar, şu ya da bu biçimde onları bedenleri üzerinde değişiklik yapmaya teşvik eden dönüştürücüteknikler açısından arada kalmaktadırlar. Kusurlu bir bedene yeni bir biçim vermek gerekir. Kadınlar, tereddüt etmeden estetik cerrahiye ya da dahaziyade kozmetiğe başvururlar. Kadınlar yüzlerine, göğüslerine, kalçalarına yeniden şekil kazandırmak için ve “aşırı” yağlarından kurtulmak, yaşlanmanınizlerine karşı mücadele etmek ya da bunu düzeltmek isteyen müşterilerin ezici çoğunluğunu oluştururlar. Mesela kış aylarında kadın dergilerinde şöylebaşlıklı yazıları görmek oldukça yaygındır: “Yaz gelmeden, plajda muhteşem olmak için yaptıracağınız operasyonlar!” Bunu gazetecilerin, yaraların iyileşmesüresi ve sigorta ücretlerini de vererek bu operasyonların uygunluk ve zararsızlığını anlattığı bir ameliyat listesi takip eder.

     Simone Signoret, La Nostalgie’de eski halini üzüntüyle dile getirir: “Montand ve ben aynı yaştayız. Yaşlılığını benim yanımda yaşadıysa, ben de onun yanıbaşında olgunlaşmamı yaşadım. Erkekler için dendiği gibi: Onlar olgunlaşırlar. Beyaz perçemlerine, ağarmış saçlarına 'ak düşmüş'denir. Kadın yaşlandıkça yüzüne kırışıklıklar kazınır.” Biraz kaba, fakat bir görüşme esnasında çok haklı olarak belirttiği gibi “yaşlanan bir erkek hakkında‘hayvan gibi ağzı var’ denirken bir kadın hakkında şöyle denecektir: Yaşlanmış bir deri.” Zehirli bir hediye gibi, sadece tek bir tane “cinsi latif ” var, ama bu da zamanla sınırlanmış ve toplum temsillerinde bu ılımlı ayrıcalık için ödeyeceği bedel çok ağır hale gelmiştir. Risk yıllar boyunca, gitgide daha fazla görmezden gelinerek ve çirkinlik tohumlarının filizlenip büyümesinin başlıca kaynağı olan zamana karşı kaybettiği bedeni için mücadele ederek kendisini daha da eksiltilmiş hissetmektedir. Kozmetik endüstrisi, dokuların yaşlanmasını kontrol altında tutan tedavilerin ya da moleküllerin etkililiğine vurgu yapar. Tentürler, implantlar, yaşlanma önleyici kremler, vitamin ürünleri, hormonlar, serumlar vb. bedene nüfuz etmeden önce zihinleri ya da dolapları tıka basa doldurur.

     Bir kadın daima az çok temsil nesnesidir ve acımasızca görünüşü, gençliği ve öte dünyadaki kurtuluşa hiç erişemeyecek olması bakımından yargılanır.Cazibe ticaretinde bedeni ne kadar değerliyse o da o kadar değerlidir. Çirkinliğin hayali tehdidi pazarlama söylemine musallat olur ve kadını bir statü dayatmasına hapseder. Güzellikten kaçıp kurtulan her şey, kadını cinsiyet klişesine kapatmak için bir silaha döner. Claudine Sagaert’in bu konudaki katkısı, temsillerin sapkın oyununu göstermesi bakımından heyecan vericidir.

 

David Le BretonStrasbourg Üniversitesi Sosyoloji ProfesörüInstitut Universitaire de France üyesi

18.12.2020

İlgili Kitap

Kadın Çirkinliğinin Tarihi
Kadın Çirkinliğinin Tarihi
Claudine Sagaert

kategoriler


  • ezoterik/spiritüel
  • düşünce
  • felsefe
  • kişisel gelişim
  • roman
  • inceleme
  • maya çocuk
  • hobi
  • edebiyat
  • mitoloji
  • biyografi
  • dünya masalları
  • Etiketler
    kadın feminizm sosyoloji inceleme çirkinlik

© 2018 Maya Kitap Yayıncılık. Tüm hakları saklıdır.